Türkiye ve Suriye arasındaki uzlaşı sürecinin tıkandığına dair gelişmeler son dönemde Arap gazetelerini oldukça meşgul ediyor. Bir süre önce Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın bir televizyon kanalına verdiği röportajda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kendi şartları çerçevesinde masaya oturmayacağını açıklaması, sürecin tıkandığını net bir biçimde göstermişti.
Geçtiğimiz haftalarda, Türkiye’de bazı gazetelerde yer alan ve Erdoğan’ın Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için gerekli ortamın sağlanması amacıyla çalışmalara başlanması için talimat verdiğine dair haberler ve bu haberlerde detayları pek açıklanmayan bir “Halep Modeli”nden bahsedilmesi, bazı yazarlar tarafından, Türkiye’nin Şam’la uzlaşıdan vazgeçmesinin ilanı olarak yorumlandı. Yorumlara göre, Ankara – Şam uzlaşısında en başa sarıldı.
Geçtiğimiz hafta ABD güçlerinin YPG ile birlikte Kamışlı’da ortak tatbikat düzenlemesi Suriye’yle ilgili dikkat çeken bir başka gelişme oldu. Arap medyası bu operasyonu farklı yorumladı. Middle East Online haber sitesinde Arapça olarak yayınlanan haberde, bu tatbikatın ABD’nin hem Türkiye’ye hem de Rusya’ya bir mesajı olduğu yorumu yapıldı.
‘Türkiye Suriye uzlaşısında en başa sarıldı’
Suriye-Türkiye ilişkilerindeki son gelişmelere hızlı bir şekilde göz attığımızda her şeyin hemen hemen en başa sardığı görülüyor. Her iki tarafın ortaya koyduğu son tutumlar, ilişkilerde tam bir tıkanmayı yansıtıyor. Bu arada, topçu bombardımanı ve drone saldırıları eşliğinde Türk askeri hareketliliği de artıyor. Buna paralel olarak IŞİD gibi terör örgütleri de Suriye sahasındaki varlıklarını geri kazanıyor. Bunun yanı sıra ve yaşanan istikrarsızlığa ek olarak, Adalet ve Kalkınma Partisine yakın çevreden yazarlar Halep’e geri dönülmesi tehdidinde bulunuyor. Hatta bununla da sınırlı kalmayıp gerekirse BM gücü veya başka bir uluslararası bir askeri gücün Hama ve Humus’u kontrol altına alması gerektiği yazılıyor.
Hiç şüphe yok ki, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın “Sky News Arabia” televizyonuna verdiği son röportajda, herhangi bir müzakereye başlamadan önce, Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi şartı konusunda yaptığı açıklamalar çok netti. Suriye Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarına bakıldığı zaman Esad ortaya yeni bir şey koymadı. Ancak Ankara’nın Şam’la uzlaşmaya hazır olduğunu açıklamasından yaklaşık bir yıl sonra böylesine açıklamalar yapması, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha fazla gerilime doğru gittiğinin güçlü bir göstergesi. Zira iki ülke arasında bazen savunma bakanları düzeyinde, bazen de dışişleri bakanları veya yardımcıları düzeyinde yapılan birçok görüşmede bir ilerleme kaydedilmemiş gibi görünüyor. İki ülke ilişkileri açısından karamsarlığı artıran durum ise, bu görüşmelerin Rusya ve İran’ın himayesinde ve bakanlarının katılımıyla yapılmış olması, ancak sonuç alınamamasıdır. (Muhammed Nureddin / Lübnan El Akhbar Gazetesi)
‘Esad, Erdoğan’ın politika değişikliğini gördü’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Mayıs’ta üçüncü cumhurbaşkanlığı dönemini kazanmasıyla Türk dış politikasında meydana gelen gelişmelerin ardından, özellikle de Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılan Atlantik zirvesiyle Türkiye’nin hem ABD hem de Avrupa Birliği ile ilişkilerinde yaşanan gelişmeler akıllarda bazı soru işaretleri oluşturdu. Burada merak edilen, bu dönüşümlerin Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve buna bağlı olarak Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilişkilerinde bir dönüm noktası teşkil edip etmediği değil. Aksine merak edilen, bu dönüşümün sınırları nelerdir, kapsamlı bir dönüşüm mü yoksa Erdoğan’ın Rusya ve Suriye’yi manipüle ettiği gibi Batı’yı manipüle etmesine mi yönelik?
Erdoğan, Rusya’nın umduğu gibi seçimleri kazandı. Ancak ne yazık ki seçimlerden bir buçuk ay sonra Litvanya’daki NATO zirvesi gerçekleşti ve bütün dengeleri ve beklentileri alt üst etti. Erdoğan, Batı’yı taleplerini kabul etmeye zorlamak için elindeki kartı kullanma fırsatı buldu. Bu da Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin üyeliğine onay vermesi karşılığında İsveç’in NATO’ya katılımın kabul edilmesi ve Türkiye’nin Rusya’dan uzaklaşması karşılığında Washington’un “Türkiye’yi içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdan kurtarmayı” kabul etmesi şeklindeydi.
Yüzünü Batı’ya dönme kararı almış görünen Erdoğan, Vilnius’ta İsveç’in ittifaka katılımını onayladığını açıklayarak Avrupalıları ve Amerikalıları şaşırttı. Yine Erdoğan Vilnius’ta, Amerika ve Avrupa’dan cömert bir ekonomik ve askeri vaatler paketi aldı; en önemlisi de elbette Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin üyeliğini tartışmak için bir yol haritası hazırlaması konusu oldu. Bu da sadece Erdoğan’ı değil, bütün Türkler’i meşgul eden bir umuttur. Bu da Türkiye’nin politika değişikliği için Avrupa ve ABD’nin ödeyeceği yeterli bir bedeldir.
Suriye Cumhurbaşkanı ise bu anlaşmanın gerçekliğini ve Türkiye’nin olası Türkiye-Suriye zirvesi için önceki hevesinden vazgeçmeye karar verdiğini anladı. Ve Türkiye’nin, Ankara-Şam yakınlaşması pahasına kuzey Suriye cephesinin yeniden ısıtılması gibi ABD’nin Suriye’deki planlarına müdahil olduğunu idrak etti. İşte Esad bunları görüp Erdoğan’la onun istediği şartlarla görüşmeyeceğini ilan etti.” (Muhammed El Said İdris / BAE EL Khaleej Gazetesi)
‘ABD’den Türkiye ve Rusya’ya mesaj’
ABD Ordusu geçtiğimiz günlerde Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke’ye bağlı Kamışlı’da YPG ile askeri tatbikatlar gerçekleştirdi. Bu tatbikatlar, Batı’nın korumasındaki ve Kürtler’in yoğunlukta yaşadığı illerde herhangi bir müdahale ve orayı kontrol altına alma girişimlerine karşı Türkiye ve Rusya’ya bir mesaj niteliğindeydi.
Yerel kaynaklar, Amerikan askerlerinin 15-17 Ağustos tarihleri arasında onlarca YPG üyesiyle beraber askeri tatbikatlar düzenlediğini bildirdi.
Tatbikatlarda ABD yapımı Bradley zırhlı araçları ve çeşitli ağır silahlar kullanıldı. ABD ordusu, örgütün Haseke’deki “Abdul Aziz” Cebel’de ve Deyrizor vilayetindeki “Al-Omar” ve “Konko” petrol sahalarındaki üslerinde yerel unsurlarına sürekli olarak eğitim veriyor.
ABD ordusu ile Kürt gruplar arasındaki yoğun askeri tatbikatlar, terörizm ve PKK militanlarıyla mücadele bahanesiyle Suriye’nin kuzeyinde büyük çaplı askeri operasyonlar başlatmak için zaman zaman uyarılarda bulunan Türkiye’ye güçlü bir mesaj niteliğinde.
Washington ayrıca Suriye’deki Rus nüfuzu karşısında etkisini artırmanın yollarını arıyor. ABD ordusunun Rus savaş uçaklarını askeri protokolleri çiğneyerek Suriye’de ABD uçaklarını taciz etmekle suçlamasından sonra taraflar arasındaki gerilim arttı. ABD ordusu bu ihlallere karşılık vereceğini ve Rusların desteğiyle Şii gruplar ile rejim güçlerinin Haseke’yi hedef almalarına izin vermeyeceğini açıkladı.
ABD ve genel olarak Batı dünyası, IŞİD’e karşı savaşa katılan Kürt müttefiklerini desteklemeyi, bölgesel ve uluslararası bazı güçler karşısında çıkarlarını korumak için bir teminat olarak görüyor.” (Middle East Online)
‘Halep modeli ne anlama geliyor?’
Türk gazetelerinde yer alan ve Suriyeli mültecilerin geri dönüşünü teşvik etme planı ile ilgili haberler ve bu haberlerde yer alan Suriye’nin ekonomik başkenti sayılan Halep kentiyle ilgili müzakere ihtimalleri, Ankara’nın bu bağlamda harcadığı çaba ve bunun Suriye rejimi ile tıkanan yakınlaşma süreci ve Moskova’yla nispeten gergin olan ilişkilerle alakalı olup olmadığı konusunda bazı soru işaretleri yarattı.
Bu haberler, Suriye rejiminin Ankara’nın Suriye’deki askeri varlığı konusundaki açıklamalarını sertleştirmesi ve buna bağlı olarak Ankara – Şam hattında yaşanan diplomatik tartışmayla aynı zamana denk geldi.
Türk basınında çıkan haberlerde Halep’le ilgili planın detaylarından bahsedilmedi ancak El Cezire’ye konuşan Türk yazar ve siyasi analist Ali Asmar, gerçekleşmesi halinde her biri Türkiye’nin taleplerini karşılayabilecek 3 olası senaryodan bahsetti.
Ankara için en iyi senaryo olarak görülen ilk senaryo, Suriye’nin kuzeyindeki mevcut Türk kontrolünü Halep’e kadar genişletme hususunda Rusları’ ve İranlıları ikna etmeye dayanıyor. Yazara göre birinci planın başarılı olmaması durumunda Türkiye’nin başvuracağı ikinci senaryo ise, Halep kenti ve Suriye’nin kuzeyini Türkiye, Rusya ve İran’ın kontrolünde bir güvenli bölge haline getirmek için müzakere etmek. Bu plana göre rejimin bu bölgede hiçbir tasarrufu olmayacak.
Yazar Ali Asmar’a göre üçüncü senaryo ise Halep’in Beşar Esad rejimiyle beraber ortak bir şekilde yönetilmesine dayanıyor. Ancak bu senaryonun uygulanabilmesi pek mümkün görünmüyor. (İbrahim Alabi / Al jazeera.net)
*Yazılar kısaltılarak Arapça’dan çevrilmiştir.