Arap Dünyası geçtiğimiz hafta Hamas’ın İsrail’e yönelik “Aksa Tufanı” adı altında başlattığı operasyonla sarsıldı. Arap gazetelerinde özellikle de bu operasyonun zamanlamasına dikkat çekildi. Zira operasyon 1973 yılındaki Ekim Savaşı 6 Ekim’de başlarken, Aksa Tufanı operasyonu 7 Ekim sabahı başladı ve her ikisi de İsrail’de önemli Yahudi bayramlarına denk geldi. Mısır’da yayınlanan Mısr Al Youm gazetesi yazarı Muhammed Emin bununla ilgili “Sanki Filistinliler Ekim günlerini tarihe zafer günleri olarak geçirmek istiyorlar” şeklinde yazdı.
Arap medyasında en çok konuşulan bir başka konu da istihbaratıyla övünen İsrail’in bu denli bir güvenlik zafiyetine uğraması oldu. Arap dünyasının tanınmış yazarlarından Abdulbari Atvan, “Mucizelerin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı bir zamanda gerçekleşen mucize” nitelemesini yaparken, Al Arab gazetesi, “Hamas, İsrail’in güvenlik efsanesini yerle bir etti” başlığına yer verdi.
Geçen haftanın en önemli gündem başlıklarından biri de, Suriye’nin Humus kentinde, bir harp akademisinin mezuniyet törenine insansız silahlı hava aracıyla yapılan saldırıydı. Mısır’da Aralık ayında yapılması planlanan seçimler ve Lübnan’da hala çözülemeyen ve ufukta bir çözümün belirmediği cumhurbaşkanlığı seçimi konusu da Arap gazetelerinin önemli gündem maddelerindendi.
‘Direniş kazanmıştır’
Gazze’yi çevreleyen yerleşim yerlerinde, Arap dünyasında mucizelerin gerçekleşmesinin imkânsız olduğu bir zamanda en büyük mucize gerçekleşti. Merkava tanklarının aşağılandığına, yerleşimcileri koruyamadığına ve direnişçilerin generalleri askerleri içinden çıkarıp sürüklediğine şahit olduk. Diğer yandan ise yerleşimcilerin eşi benzeri görülmemiş bir panik ve dehşet içinde kaçtığını ve yardım çığlıkları attığını izledik.
Bu darbe, son elli yıl içinde ve özellikle de 1973 Ekim Savaşı’ndan bu yana İsrail’in askeri, güvenlik ve siyasi kurumlarına yönelik en büyük ve ölümcül darbedir. Çünkü İsrail’in ‘güvenli derinliklerini’ hedef aldı. Yerleşimciler kaçarken askerlerinin cesetleriyle karşılaştılar ve yardım istemek için polisi arayanlar ise hiçbir yardım alamadılar. Bu da, dünyada en büyük dördüncü askeri güç olan İsrail ordusunun çöküşünün zirvesidir. Her ne kadar tam olarak çökmeyecek olsa da.
Önümüzdeki günlerde gelişmeler ne yöne doğru giderse gitsin direniş kazanmıştır. Bu uzun bir savaş olacaktır ve düşman bu savaştan salim sağ salim çıkmayacaktır. Aksine yaraları daha da derinleşecektir. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm gazetesi)
‘Netanyahu’nun siyasi hayatı bitebilir’
Hamas hareketinin İsrail’e karşı başlattığı ani saldırı, İsrail’in kendisiyle ilgili çizmiş olduğu ve benzersiz bir istihbarat gücüne sahip olduğu şeklindeki geleneksel imajını yerle bir etti. Bu saldırıyla İsrail’in güvenlik efsanesi yıkıldı ve istihbaratla ordunun imajı ciddi biçimde sarsıldı. Bu gelişmenin İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu üzerinde ciddi bir etkisi olacak. Netanyahu’nun hükümeti devrilip siyasi hayatı da son bulabilir.
İsrail istihbaratı ve ordusu, ellerindeki muazzam yeteneklere rağmen saldırıyı ve saldırı öncesindeki hareketliliği göremedi. Bu durum da, Hamas’ın bölgedeki ve dünyadaki en ünlü istihbarat servisine ve ordusuna karşı üstünlüğünü gösterdi.
İsrail’deki Sukot bayramının son gününde meydana gelen bu gelişme, İsrail’den 2600 ve Arap tarafından ise 9500 kişinin hayatını kaybettiği 1973 Ekim Savaşı’ndan 50 yıl sonra geldi.
Uzmanlara göre Hamas savaşçılarının Yahudi tatili sırasında bir cumartesi günü şafak vakti İsrail güvenlik bariyerlerini aşıp Gazze’den roket yağmuru başlatabilmesi, saldırının ayrıntılarının İsrail ve onun Filistin’deki ajanlarına sızmasını engelleyebilmesiyle başarılı oldu.” (Londra merkezli El Arab gazetesi)
‘Suriye savaş haline geri dönüyor’
Daha önce hiçbir ordu, Suriye ordusunun en azından Mart 2011’den bu yana yürüttüğü türden süreklilik arz eden ve şiddetli bir savaşla karşı karşıya kalmamıştı. Sınırlı yeteneklere sahip ve çok sayıda düşman karşısındaki Suriyeli askerler ve subaylar, modern askeri çağda ideolojik savaşçı imajını yeniden çizdi.
Ekim Savaşı’nın yıl dönümünde Humus’taki Harp Okulu’nun hedef alınması, Ekim Savaşı’ndan bağımsız değildir. Bu saldırıyı gerçekleştirenler, harp okulundan mezun olan subayların ailelerinin de olduğu bir zamanda Suriye ordusuna manevi bir darbe indirmek istedi. Bu arada, Suriye askeri kurumu, her şeyden önce savaş koşulları altında, hâlâ binlerce subay mezun ediyor.
Saldırının teknik detaylarına ait bilgiler halen Suriye tarafından gizli tutuluyor. Suriye Savunma Bakanlığı açıklamasında da “bilinen uluslararası güçler tarafından desteklenen terörist gruplar” şeklinde genel ifadeler yer aldı. Bunun yanı sıra İdlib ve çevresindeki silahlı grupların mevzilerine yönelik yıllardır benzeri görülmemiş bombalama operasyonuna başladı.
Ancak işin görünen kısmında, kimin bu saldırıyı yapabilecek istihbarat yeteneği ve teknik donanıma sahip olduğuna dair sorusu yeterli olacaktır.
Önümüzdeki günler için birçok senaryo var. Ancak harp okulu saldırısı, Suriye ordusuna ülkenin kuzeyi ile ilgili geçmişteki anlaşmaları geçersiz kılmak için yeterli bahane sağlıyor. Özellikle de El Nusra Cephesi’nin saldırıda parmağı olduğu kanıtlanırsa. (Firas El Şufi / Lübnan El Akhbar Gazetesi)
‘Lübnanlılar dışarıdan bir mucize bekliyor’
Lübnanlılar, başka bir yerden gelecek ve çökmekte olan cumhuriyetlerine bir başkan getirecek bir mucize bekliyorlar. Beyrut’ta politikacılar, aydınlar ve sıradan vatandaşlar arasında yapılan toplantı ve konuşmalarda yalnızca “büyük güçlerin” Lübnan için ne anladığına dair sorular dinliyorsunuz. Amerikalılar, Fransızlar ve Arap komşular bu savaş hakkında ne düşünüyor? Başkanlık krizinde seçenekleri neler? gibi.
Bu tarz soruları soranlar, ister Batılı olsun ister Arap olsun, dünyanın Lübnanlı siyasetçilerden bıktığı ve Lübnan krizi olarak adlandırılan bu uzun süreli komediyi duyduklarında tiksindiği, Lübnanlıları ülkelerinin kaderinin sorumluluğunu üstlenmeye çağırmak dışında ellerinde başka bir çare olmadığı şeklindeki mantıklı cevabı duyduklarında ise şaşırır ve size şu veya bu başkentteki gizli toplantıları anlatmaya devam eder. Hatta dünyanın Lübnan etrafında döndüğüne dair düşüncesini kabul ettirmeye çalışır.
Lübnan’da bir ziyaretçinin ülkeye ayak bastığında hissedebileceği tam bir teslimiyet hali var. Fiyatların sanayileşmiş dünyadaki herhangi bir şehirle rekabet ettiği devasa bir fahiş fiyat dalgasına teslimiyet. Ki nüfusunun yüzde 80’inin yoksulluktan etkilendiği bir ülke burası. Akaryakıt fiyatlarındaki artış ve maaşlarının alım gücünün düşmesi nedeniyle çalışanlarının işlerine gitmekten imtina ettiği ve buna devlet daireleri ve kurumlarının da dâhil olduğu tam bir felç hali. Ve her gün tekrar tekrar dile getirilen siyasi tutumlar ve açıklamalara teslimiyet hali. Bu teslimiyet halinin sadece krizlerin uzamasına yol açtığını hepimiz biliyoruz.”(İlyas Harfuş / Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi)
‘Mısır’da sosyal patlamaya az kaldı’
Mısır’da seçimlerin gelecek Aralık içerisinde yapılacağının açıklanması ve seçimlerle ilgili resmi prosedürlerin Ulusal Seçim Kurumu tarafından başlatılmasıyla beraber tartışmalar daha da arttı. Zira seçimler herkesi etkileyen sosyal ve politik yıkıcı bir ekonomik krizin ortasında yapılacak. Bu olgu Mısır’da yeni değil ancak durum Mısırlıların büyük çoğunluğunun buna dayanma kapasitesinin ve kabiliyetinin ötesine geçmiş durumda.
Gerek siyasi koşullardan gerekse de ekonomik durumdan kaynaklı yükselen seslere yönelik sert güvenlik önlemlerine rağmen, sosyal medyada sesler giderek daha çok çıkmaya başladı. Bu da, zorla dayatılan korku ve sessizlik bariyerinin her an kırılabileceğini göstermektedir.
Bütün farklı kesimlerden ve siyasi hareketlerden insanların çoğu, Mısır’ın, geçici tedavilere değil, halkın yararına gerçek yapısal, siyasi ve ekonomik reformlara ihtiyaç duyduğu konusunda hemfikir. Burada hem devlet, hem rejim hem de toplumun yararı vardır. Ülkedeki en uç devrimci muhalif sesler bile bunun, önünde kimsenin duramayacağı bir patlamanın önüne geçmek için bir feryat olduğunu dile getirmektedir.
Şu an Mısır’da bütün kesimler sosyal ve siyasi bir patlamayı ertelemeye ve süreci daha az hasarla atlatmaya çalışırken, güvenlik birimleri, ordu ve rejime yakın medya uçuruma doğru yol almakta ısrarlı görünüyor. Zira halen komplolardan ve halka uzaktan yakından hiçbir faydası olmayacak projelerden bahsetmeye devam ediyor.” (Ömer Samir / El Arabi El Cedid Gazetesi)